20 Nisan 2012 Cuma

Okudum


Ah, gel yaşlı Hayyam’la, ve bırak Akıllılar
Konuşsunlar; birşey bellidir ki Ömür uçar;
Birşey bellidir, ve Gerisi Yalan,
Bir zamanlar açmış olan Çiçek ölür herzaman.

                                                   Ömer Hayyam



Öylesine bir dünden sonra böylesine bir gün.

Hayat o kadarda adil değil bunu her geçen gün kanıtlıyor.The Economist adlı dergi , minik bir cep kitabı yayınlamıştı."Pocket World in Figures" adı altında.Kitapta ülkeler hakkında bazı gerçekler istatiksel olarak yazılmıştı.

Listede kimin ne kadar çok kahve içtiğinden tutun da kim ne kadar süre yemek yiyor gibi birçok istatiksel sonuçlar vardı.Ama bazı maddeler vardı ki hayatın adil olmadığını kanıtlar gibi.

* Afganistan'daki erkekler 43 yaşına kadar yaşamayı umut ediyorlar.Dünyadaki en az oran bu.


* En çok çocuk ölümü Afganistan'da.


* Japon kadınları 86 yıl yaşamayı umarken ne yazık ki Zimbabwe'de durum sadece bunun yarısı kadar 43 yıl.

Bunlar sadece bir üç tanesi.Dünya'nın geride kalan kısmının büyük bölümü bu sonuçları umursamıyor bile.



Türkiye , dünyadaki birçok ülkenin imrendiği bir ülkeymiş!Yazılan yazı bu yöndeydi.Ya ben Türkiye'de yaşamıyor ve olayları takip etmiyorum ya da yazan kişiler son derece iyi yalancılar ki bunu insanlara satıyorlar.

Biz hala , depremden korunamayan , gerekli sağlık hizmetlerini gerekli yerlerine ulaştıramayan , sadece parası olan vatandaşlarını düşünen , park yeri yüzünden birbirini vuran , kadınlara karşı nasıl davranılmasını bilmeyen ..... ve bunlar gibi yüzlerce kötü şeylerin ne yazık ki hala yaşandığı bir ülkeyiz! Ama bize imreniyorlarmış.Hadi canım sizde.

Amacım ülkemi kötülemek değil , önce çuvaldınızı kendine batırmak.

Onlarla Bilgeliğin Tohumlarını ektim,
Ve kendi elimle çalıştım onu büyütmek için:
Ve buydu bütün Hasat biçtiğim—
“Su gibi geldim, Rüzgâr gibi giderim.”

                                        Ömer Hayyam

Vesselam.....

19 Nisan 2012 Perşembe

Tarih Üzerine Muhabbet

         Tarih tekerrürden ibaret midir? Tam kestiremesem de farklı sayılmaz.En azından biz Türkler için bu böyle.Çinlinin oyunu , arabın oyunu , rusun oyunu , ingilizin oyunu , çakma ingiliz amerikanın oyunu ....
Liste uzar gider ama oyunlar aynı.Demek ki biz tarihimizden ders almıyoruz.
         Zaten en belirgin özelliğimiz değil midir ders almamak? 17 Ağustos depreminden ders aldık mı ? Hayır!
         Neyse biz tarihimize geri dönelim.Tarih sahnesine ne zaman çıktığımızı tam kestiremesek de 3000 yıldan fazla bir tarihimizin olduğu bilinmekte.Tarih yazıcılığımız olmadığından tarihimizin ilk yıllarını çin kaynaklarından öğreniyoruz ki bu kaynakların tarafsızlığı tartışılır.
        Yazılı olarak ise Göktürk Devleti devrinden kalan Orhun Abideleri ilk yazılı eserimiz olarak kabul edilir.Lakin 1970 yılında bulunan bir höyükten çıkan tabak herkesi şaşırttı.
         "Tigin yirmi üçünde öldü.Esik halkının başı sağolsun." Bu yazı herkesi şaşırtmıştı çünkü milattan öncesine ait yazılı bir eser bulunmuştu Türkler tarafından yazılan.

          Belki kendi tarihimizi düzenli olarak yazsaydık daha çok bilgiye sahip olabilirdik.Tabi Türklerin tarihlerini bir kenara yazmalarında önlerinde büyük engeller vardı.En önemlisi ise göçebe olmalarıydı.At üstünde doğup , büyüyüp , ölen bir millet için göç zamanlarında hızlı hareket etmek önemlidir.Göçte geç kalınırsa ölüm kaçınılmaz olur..Sözüm odur ki , o dönemde kitap ve türevlerini yazmak Türkler için en son akla gelebilecek bir durumdu.
         Türklerden geriye yazılı hiçbir şey kalmadı mı ? Hayır fazlasıyla kaldı. Gök Tengri'ye inanan Türkler, duvarlara kendi eserlerini bıraktılar.Evet , Türklerde duvar resimciliği hatta bu duvarlarda bir kaç satırlık yazılar vardır.Bu duvarları ise , Tanrı Dağlarından tutunda Anadoludaki dağlara kadar geniş bir coğrafyada bulabilirsiniz.Ve resmedilenler birebir benzerlik göztermektedir.Bu resimlerde Türk yaşayışı gözler önüne serilir.

        Kam - kurban törenleri ve  ok süvariler ilk göze çarpan ortak çizimlerdir.Bu duvar resimlerindeki kayaların yaşı incelendiğinde tarihimizin 3000 yıldan fazla olduğu ve Anadolu'ya 1071'den önce geldiğimiz ortaya çıkar.
      Tarihimiz bu kadar köklüyken bize bu tarihi unutturmaya çalışanlara nasıl inanırız? Hatta tarihimizi satmaya kalkanlara nasıl güveniriz ? Yeni çıkan düzenleme ile müzelerdeki eserleri satmanın vatanı satmaktan farkı nedir?
      Bu sorulara kendiniz cevap bulun.
      

17 Nisan 2012 Salı

*Deniz Üstü Yelkenler

           


            2 ay 1 hafta 5 gündür , denizi göremememden dolayı psikolojik bunalıma girmek üzereyim.Bari nefsimi köreltmek için iki üç resim karıştırırken yolum yelkenli teknelere kadar geldi.
            Bizim nesilde yelkenli sevmeyen yoktur.Sebebi Yaşar'ın "Ah o gemide bende olsaydım ...." şeklindeki şarkısıdır.Hoş benim Karadenizli olmam ve çocukken babam ile balıkçı tekneleri ile açılıp balık tutmam etkilidir.Ben büyüdükçe o balıkçı teknesi de büyüdü.En son bıraktığımda ( Adastra'yı görünce oldu bu ) 42 metreydi.Tabi ben 100 çalışırsam anca onu alacak parayı çıkartırım.Çıkartamayabilirim de.
           Neyse Türkiye'nin en iyi yat dergilerinden olan "Yatch" 'ı alarak bile hayal kurması güzel bu işin.Hayal kurması beleş ( Türkiye'de bedava yapabileceğiniz sayılı işlerdendir ,neyse siyasi gönderme yapmayayım )
          Benim favorimse ne gereğinden fazla büyük yatlar ne de son sürat denizde giden motorlar.Gönlümde yatan çift direk yelkenli ( Gulet olabilir ).Genovasını açınca ben burdayım diyecek kadar da haşmetli bir yelkenli.
          Sonra bu yelkenliye binip 7 tane deniz görmek istiyorum.Neden 7 ? En ufak bir nedenimin olduğunu zannetmiyorum.Hatta o 7 denizin tamamını bile listeleyemedim.Seçim yapmak zor.Düz mantık gidersem ;
Akdeniz olacak , başka denizlere varabilemem için geçmem şart.Geçtikten sonra Atlas okyanusu var.Rotamı burada belirlemem lazım.Kuzeye gidip adı üstünde olan Kuzey denizine mi yoksa koca okyanusu aşıp Karayipler'e mi? Karayipler cazip duruyor.Burada da gene rota belirlemek gerekecek.Meksika Denizine mi yoksa Panama Kanalından Büyük okyanusa mı? Büyük okyanus tehlikeli ama Fiji'yi görme hayalim beni mecbur o rotaya sürükleyecek.Fiji'ye vardıktan sonra kuzeye Japon Denizine gideceğim kesin.Bu rotanın sonu mecburen Hint okyanusu - Kızıldeniz - Süveyş kanalı ile Akdeniz olur.7 deniz göreceğim diye dünyayı turlamış oldum bile.Sizce ben bunu dert eder miyim ?
        Hayat kısa , millet 16 yaşında Atlas okyanusunu geçip tarihe geçiyor , bende hayal kurarak günlerimi geçiriyorum.Harekete geçmem lazım ama bizim ülkede hayal gerçekleştirmek hayal olduğundan bende yerimde sayıyorum.Umarım bu hayalimde yanımda dostlar olur ve 7 deniz görürüz.
        Rüzgarınız bol olsun....


*Deniz Üstü Köpürür orijinal halidir.

15 Nisan 2012 Pazar

Gönül muhabbet ister ...

"Gönül ne çay ister ne de kahve , gönül muhabbet ister gerisi bahane." lakin muhabbet, kahvesiz eksik kalır belirtmeden edemeyeceğim.

         Kahve denince akan sular durmalıdır.Ağır ağır pişmiş bol köpüklü Türk kahvesinden daha haz verici bir şey varsa o da dostlarla içilen ağır ağır pişmiş bol köpüklü Türk kahvesisidir.
         22 yıllık şu hayatımda çay,ihlamur,neskafe ve bilimum sıcak-soğuk içecekler tükettim ama Türk kahvesi bir numaradır.Zeki adamım ki erken keşfettim bu lezzeti.
         Yapmasını bilmesem de çok güzel içerim.Özellikle de yemeklerden sonra pek güzel gidiyor soda ile ( soda da Beypazarı olacak ki gittiği yere haber versin )

         Bende kahveden bir yudum alıp muhabbete başlıyorum bu sayfada.Herkese afiyt olsun.